Bir Doktorun Anısı
05 Ekim 2022 Çarşamba 23:55Bir hastaya gittim, yaşlıca bir adam. Tahminen 75 yaşlarında. Tabii kendisi ile ingilizce konuşuyorum.
-K-an vereceğim, kolunuzu açar mısınız?
Çünkü adamcağız kanser hastası olduğu halde, üstelik kansızdı. Elimde k-an torbası da var tabii ki. Pazusunu açtım, baktım pazusunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti benim, kendisine sormadan edemedim:
-Siz Türk müsünüz?
Kaşlarını yukarı kaldırarak, hayır manasına işaret yaptı. Ama ben hala merak ediyorum.
-Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?
-Aldırma, işte öylesine bir şey dedi.
Ben yine ısrarla dedim ki;
-Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Dikkatimi çekti. Çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım.
Bu söz üzerine gözlerini açtı, derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:
-Siz Türk müsünüz?
-Evet Türk’üm.
İhtiyar, gözlerime bakarak tanıdık bir göz arıyor gibiydi. Anlatmaya başladı:
-Yıl 1915. Sen hatırlar mısın o yılları? Çanakkale diye bir yer var Türkiye’de. Orada s/avaşmak üzere bütün hırıstiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben Anzak’tım, Avustralya Anzak’larından…
İngiliz’ler bizi toplayıp dediler ki; “B-arbar Türk’ler hırıstiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu s-avaş çok önemlidir.” Biz de inandık, sözlerine vaadlerine. S-avaşmak isteyenler arasına katıldık.
Avustralyalı ihtiyar Anzak anlatmaya devam ediyordu:
-Bizim beynimizi yıkayan İngilizler, Türk’lere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale’ye sevk ediyorlarmış. Bizi gemilere doldurup Mısır’a getirdiler o zaman. Mısır’da şöyle böyle birkaç ay talim gördük, atış talimi. Ondan sonra da bizi alıp Çanakkale’ye götürdüler.
S-avaşın ş-iddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki, denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai f-işekler, geceyi gündüze çeviriyordu zaman zaman…
Her t-aarruzda, bizden de Türklerden de yüzlerce insan, hayatının baharında c-an v-eriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok üstün olduğumuz gibi, sayı bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk bakışta zannediyordum ki, İngilizlerin bize anlattığı gibi, Türkler barbarlıktan öyle saldırıyorlar. Meğer barbarlıktan değil, kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim:
Biz karaya çıktık. T-aarruz edemiyoruz. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar t-aarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda, başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim.
Meraktan ağzım açık, yaşlı Avustralya’lıyı dinliyorum. S-avaşın d-ehşetli anlarını anlatırken, hastalığına rağmen tir tir titremeğe başlamıştı. Devam etti:
-Gözlerimi açtığımda, kendimi yabancı insanların arasında gördüm. Nasıl korktuğumu anlatamam. Çünkü İngilizler bize, Türkleri b-arbar, v-ahşi kimseler olarak tanıttı ya…
DEVAMI İÇİN DİĞER SAYFAYA GEÇİNİZ