Parası Olmayan Yaşlı Bir Adama Bedava Yemek Verdim
23 Aralık 2025 Salı 00:24Parası Olmayan Yaşlı Bir Adama Bedava Yemek Verdim —
Ertesi Sabah Kapımda Gördüğüm Şey Kalbimi Durdurdu
Merhum büyükbabasının lokantasını satmak üzere olan Leyla, sessiz bir akşamda yaşlı bir adama ve minik köpeğine son bir yemek ikram eder.
Ertesi sabah kapıya bırakılan bir not, Leyla’nın kaybettiğini sandığı her şeyi ve hâlâ tutunmaya değer olanları sorgulamasına neden olur.
Hayatımı kâğıda dökseydiniz, bir kayıplar listesi gibi görünürdü.
Her sabah 04.30’da uyanıyorum. Yankısı yanlış gelen, tek kişi için fazla büyük bir evde. Satılamayacak kadar anı dolu… Koridorun sonundaki üçüncü oda hâlâ çilekli şampuan ve çocukluğun masum kokusunu taşıyor.
Kapıyı her açtığımda göğsüme sert bir şey çarpmış gibi hissediyorum.
Kızım Elif’in spor ayakkabıları hâlâ yatağın yanında duruyor. Bağcıkları, okuldan gelirken çıkarmış gibi düğümlü.
Ama o eve dönmeyecek.
Elif bir daha asla dönmeyecek.
Eşim kazadan sonra koridor ışığını yakmamaya başladı. Sonra kapıyı açmayı bıraktı. Ardından eve hiç gelmemeye başladı. Acı bizi sessizce parçaladı. Aynı evde, birbirimize yabancı iki insan olduk.
Bir öğleden sonra mutfak masasında bir not bıraktı. Yanında yarım bir alışveriş listesi ve tuzluk vardı.
Boşanma evrakları imzalanmıştı.
Evet…
Kızım gitti.
Kocam gitti.
Elimde kalan tek şey lokantaydı.
Küçük bir yerdi. “Gizli hazine” denilen romantik mekânlardan değildi. Oturduğunuzda dizlerinizin masaya çarptığı, minderlerin altınızda iç çektiği türden bir yerdi.
Zeminin bazı yerleri ne kadar silinirse silinsin gıcırdardı. Linolyumun ortasında, dedemin bir gün kızarmış tavuk dolu tepsiyi düşürdüğü dairesel yanık izi hâlâ duruyordu.
Kahve; yanık kenarlar, eski anılar ve ev hissi verirdi.
Ama orası benimdi.
Dedem Hasan, mahallenin hâlâ fırın ekmeği ve motor yağı koktuğu zamanlarda açmıştı bu lokantayı. Lekeli önlüğüyle tezgâhın arkasında durur, gülümserdi.
“Evlat,” derdi,
“Biz sadece insanların karnını doyurmuyoruz… kalplerini de doyuruyoruz.”
O öldüğünde, boş lokantada uzun süre ayakta kaldım. Sonra satın almaya karar verdim. Çılgınlıktı ama aşk gibiydi.
Arkadaşım Sevgi, “Köklerine tutunuyorsun Leyla,” demişti.
“Bu bir şeydir.”
Bir süre her şey yolundaydı.
Sonra zincir kafeler geldi.
Kira arttı.
Yumurta pahalandı.
Elektrik şirketi kırmızı uyarılar gönderdi.
Personeli çıkardım. Öğle yemeğimi yemedim. Borçlar birikti.
Boğuluyordum.
Ve o gece geldi.
Soğuk, kemiğe işleyen bir soğuktu. Lokanta sessizdi. Neon “AÇIK” tabelası sanki kendini bile ikna edemiyordu.
Tam kapatmak üzereyken zil çaldı.
Kapıda yaşlı bir adam duruyordu. Üzerine büyük gelen bir palto giymişti. Pantolon paçalarından biri iğnelenmişti. Bir eli bastonundaydı.
Yanında, gördüğüm en küçük köpek vardı. Kulakları kocaman, tüyleri uyumsuz…
Adı Fıstık.
“İyi akşamlar hanımefendi,” dedi usulca.
“Menüdeki en ucuz şey nedir?”
Dedemin sesi kulaklarımda yankılandı.
“Gel, otur,” dedim.
“Sana güzel bir şey hazırlayayım.”
“Sadaka istemiyorum,” dedi.
“Bu sadaka değil,” dedim.
“Bana eşlik ediyorsun.”
Yemek yaptım. Köfte, patates püresi, fasulye…
Fıstık için de küçük bir tabak ayırdım.
Yedik. Konuştuk.
Daha doğrusu ben konuştum.
Elif’i anlattım.
Eşimi.
Yalnızlığı.
O dinledi. Sözümü kesmedi.
Giderken cebinden birkaç buruşuk banknot çıkardı.
Kabul etmedim.
“Beni gördüğün için teşekkür ederim,” dedi.
O gece eve döndüm. Duşta ağladım. Yatağa Elif’in örtüsüyle girdim.
“Ne olur,” dedim,
“Bana iyi bir şey ver.”
Ertesi sabah erkenden lokantaya geldim.
Camda bantla yapıştırılmış beyaz bir zarf vardı.
Üzerinde adım yazıyordu.
Arkasında tek bir kelime vardı:
“Hasan’dan.” Devamını okumak için Lütfen sonraki sayfaya geçiniz..
Müge Anlı, Sinan’ın mesajlarını utanarak okudu!
Hayırlı Evlat Dedikleri Bu Olsa Gerek :) Annesine vuran adama uçan tekme atan buzağı..










