Küçüklüğümden beri
29 Haziran 2025 Pazar 00:08Ben kendimi bildim bileli, içimde bir şeylerin diğer çocuklardan farklı olduğunu hissediyordum. 6-7 yaşlarındaydım… Yaşıma göre fazla derin düşünen bir çocuktum belki de. Dışarıdan bakan herkes bana “erkek çocuk” derdi. Ama ben aynaya baktığımda içimdeki ben ile dışımdaki bedenin aynı olmadığını, birbirine hiç benzemediğini fark ederdim.
Kendi kendime sorardım:
“Ben kimim? Neden böyle hissediyorum?”
Ama bu soruların cevabını verecek kimse yoktu etrafımda.
Ablalarım vardı. Onlar bir odayı paylaşırlardı; içinde elbiseler, ojeler, rujlar, makyaj kutuları, rengârenk tokalar olurdu. O odaya her girdiğimde içimde bir sevinç kıvılcımı yanardı. Sanki başka bir dünyaya girerdim. Gizlice tokalarını takar, rujlarını sürer, bazen onların elbiselerini giyerdim. Aynanın karşısında gözlerimin içi parlardı. O anlarda gerçek gibi hissederdim kendimi.
Ama sonra biri görür diye korkar, üzerimdekileri hızla çıkarır, odadan fırtına gibi kaçardım. Utanmazdım, ama korkardım. Çünkü toplumun doğruları başka bir şey söylüyordu.
Büyük ablam evlenmişti. Eniştem sık sık gelir giderdi. İlk zamanlar bana normal bir yetişkin gibi davranıyordu. Ama sonra… zamanla sözleri değişmeye başladı. Gözleri daha uzun bakar olmuştu. “Ne kadar güzel yüzün var,” dediği anları hatırlıyorum. O anlar kafamı karıştırırdı. Hem bir yetişkinin ilgisi hoşuma gidiyordu çünkü sanıyordum ki beni anlıyor… Ama içimde bir huzursuzluk, adını koyamadığım bir rahatsızlık büyüyordu.
Bir gün bana şöyle dedi:
“Ablanın kırmızı çamaşırını giymek ister misin?”
Ne diyeceğimi bilemedim. Sanki içimdeki o başka ben “evet” dedi. Çünkü o kıyafetleri giymek içimdeki kişiyle birleşmem gibiydi. O an sadece kendim olmak istedim. Giydim. Ama… o an bittiğinde, gözlerindeki bakışı gördüğümde bir ürperti hissettim. Kalbim delice atmaya başladı. Yanımda kalmak istiyordu. Daha fazlasını yapmak istiyordu, hissettim. Ama ben istemiyordum.
İçimdeki çocuk birden bağırmaya başladı:
“Korkuyorum!”
O an hiçbir şey söylemeden kaçtım. Kapıyı çarptım. O gün suskunlaştım ama içimde bir şeyler değişmişti.
İşte o an, belki ilk kez güçlü bir karar verdim:
“Beni ben olarak kabul etmeyen, bana zarar verecek kimseye boyun eğmeyeceğim.”
Büyümek kolay olmadı. O yılları kendi içimde savaşarak geçirdim. Sessizdim. Ama biriktiriyordum. Sonra bir gün – belki de en cesur anımda – biriyle konuştum. İçimi döktüm. Onunla birlikte çocukken yaşadığım duyguları, korkularımı, kim olduğumu anlattım. O kişi psikolojik danışmandı. Ve ilk defa biri beni “garip” değil, “anlaşılması gereken biri” olarak gördü.
Sonra terapi başladı. İçimdeki karışık duyguları, travmayı, bastırılmış kimliğimi tek tek ortaya çıkardık. O kırmızı çamaşırla karışık olan suçluluğu, korkuyu, utancı – hepsini konuştum. Ağladım, yazdım, haykırdım.
Ve sonra, bir gün kendime baktım ve dedim ki:
“Ben hep bendim. O çocuk da bendim, bugün güçlü olan da benim. Utanma zamanı değil, iyileşme ve kendini sevme zamanı.”
Şimdi büyüdüm. İçimdeki o çocuk hâlâ benimle. Onu her sabah aynada selamlıyorum. O artık yalnız değil. Çünkü artık kendimi biliyorum. Kimseden saklamadan, korkmadan yaşayabiliyorum. Elbiselerim ne renk olursa olsun, sesim nasıl çıkarsa çıksın:
Ben değerliyim.
Ve bu hikâyeyi yazıyorum çünkü biliyorum ki… belki bir çocuk şu an o aynaya bakıyor ve kendini anlayamıyor. Belki bir yetişkin, çocukluğundaki yaraları hâlâ taşıyor.
Onlara söylemek istiyorum:
Saklama. Konuş. Korkma. Sesin duyulmayı hak ediyor. Çünkü sen, olduğun hâlinle yeterince güzelsin.
Müge Anlı, Sinan’ın mesajlarını utanarak okudu!
Hayırlı Evlat Dedikleri Bu Olsa Gerek :) Annesine vuran adama uçan tekme atan buzağı..